Ece Temelkuran'in Yazisi (16/11/11):
Sabahlarda eksilen bir şey oldu. Kalkar kalkmaz merakla haber
kanallarını açmıyorum artık. İşe gelip internete girip bağımsız internet
sitelerine bakmam gerekiyor. Gerçekten ne olduğunu anlamak için, bin
türlü rezaleti görmek için…
Gazeteler de eskisi gibi değil. Ne olduğunu söylüyorlar evet, ne
olmadığını söylemiyorlar. Neyin olamadığını, neyin yapılamadığını…
Hükümeti koşulsuz destekleyen basının zaten mesleğe ve hakikate karşı
böyle bir saygısı yok. Misyon gazeteciliğin her türlü işbirliği
yöntemini sergiliyorlar. Bizler ise yeterince korkutulduk, neyi
söylemememiz gerektiğini biliyoruz. Arkadaşlarımız ihmal ve
beceriksizlik yüzünden enkaz altında öldürüldüğünde mesela, artık bunu
sayfanın sağ kenarında görmemiz gerektiğini biliyoruz. Manşette değil.
Eğer depremzedelere biber gazı sıkılırsa bunu sayfanın eteğinden
vermemiz gerektiğinin bilincindeyiz. Artık söylememize izin yok, ama
söylenmek serbest! Bir dakika! Yoksa o da mı?
Söylenenin endişesi
Twitter’da isyan edenler, yani gazeteci olmayan insanlar bile durumun
farkında. Arada bir Van’daki rezaleti görüp söylenirken bile
“Twitter’da bunu yazarken yarın sabah kapıma polis dayanır mı?” diye
soruyorlar birbirlerine. Hiç de şaka filan yapmıyorlar, düpedüz
endişelerini dile getiriyorlar. “Büyük düşünen Türkiye’de” çadırlarda
zatürreden çocuklar ölüyor, yüzlerce çocuğa zatüre teşhisi konuyor ve
biz hala küçük sesimizle konuşmaya devam ediyoruz sosyal medyada. “Tek
yürek Türkiye” miydi neydi o, kanallar birleşip yayınlar yaptı, herkes
efelenip ağzını doldura doldura bağışlayacağı miktarı söyledi telefonda,
ortada paralar yok, ses de yok. Ödenen vergilerin duble yol yapımına
harcandığı gururla itiraf edildi, biz de “Ha öyle mi” deyip sustuk. Ve
biz, gücü sınırlı olan yurttaşlar olarak devletin yapamadığı, yapmakta
geç kaldığı yardımı dayanışarak gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bize ait
olmayan hatanın vicdani yükü altında ezilmiş durumdayız. Kombinin
derecesini artırırken, evinde sobasına bir odun daha atarken insanların
içi sızlıyor. Van’da bir azap, buralarda başka bir azap.
Kralın basını
Türkiye basını hiçbir zaman bağımsız olmadı. Kim güçlüyse onun
tarafını tuttu. Bazen güçlüyü kendisi yarattı. Kral daha istemeden
soytarılık yaptığı zamanlar oldu. Daha sansür gelmeden kendini
sansürlediği de oldu. Kendi muhabirini, yazarını gammazlayan
yöneticileri de görmüşlüğüm vardır. “Sahte oruç kanlı iftar” manşetini
de atmıştır bu gazeteler. Vicdanının karşısında kalbi ezildiği için
doğruyu söyleyenler her zaman dışlandı, işten atıldı, hapse girdi,
öldürüldü. Bu hep böyleydi. Ama bugün, 12 Eylül dönemini gazeteci olarak
yaşamış meslek erbaplarından da dinlediğim üzere, çok daha fena bir
durum var. Sadece sizi hapse atacak insanlar yok. Artık bir de
depremzedeye eksi bilmem kaç derecede tazyikli su sıkıldığında “Onlar
provokatördü” diyen çıldırmış ve insanı çıldırtan “diğer” medya var. Çok
paraları var, çok destekleri var. Sabahtan akşama her kanalda herkesin
birbirini onayladığı programlar yapıyorlar. Gerçekleri, sadece
gerçekleri yazdığınızda “Abartmayın efendim”ciler var anında çalışmaya
başlayan. Ölmüş meslektaşlarını da geçtim, ölmüş çocukların bile
üzerinin hükümet yanlısı propagandayla örtülebileceğini düşünen, buna
çalışan, mesleği bu olan gazeteciler var. Ayıptır, zulümdür, günahtır!
Olacak! Başka yolu yok!
Ne olacağını söyleyeyim. Bence önümüzdeki beş ila on yıl içinde tam
bağımsız, patronsuz, sadece gazetecilerin çıkardığı bir gazete olacak.
Artık unuttuk tabii okuyucusuyla ayakta durabilen gazeteler
olabileceğini ama bence olacak. Olmak zorunda. Gazetecilikten başka bir
iş yapamayan, gazetecilik yapmadan duramayan insanlar bir araya gelecek
ve böyle bir gazete ya da internet sitesi kuracaklar. Arap Baharı böyle
insanlar sayesinde oldu. Bugün Wall Street işgal ediliyorsa onlar yaptı.
Bugün Van’a sivil yardım gidiyorsa yine onlar sayesinde. Bu pratikler
birikecek ve göreceksiniz bu ülkede gazetecilik yeniden doğacak. O zaman
göğsümüz genişleyecek gazeteciler olacak, nefes alabileceğiz ve herkes
gerçekleri bilecek. O zaman gerçekleri bilen insanların neler
yapabileceğini hep birlikte göreceğiz. Londra’da lüks içinde yaşayan
Bahreynli Alaa’nın kocasının hapse girmesi pahasına ülkesine geri
dönmesinin nedenini sormuştum, “Yeniden insan oldum” demişti. Biz de
öyle diyeceğiz.
No comments:
Post a Comment