Ayselcim,
Bu başörtü konusunu içimden yıllardır konuşuyorum seninle. Ben sana söylüyorum, sen bana söylüyorsun. Bu mesajı atmamış olsaydın, herhalde sonuna kadar sürerdi bu durum.
Yıllar içinde öğrendiğim bir şey var; biri bir iş yaptığı zaman, hele de bu “anlık” bir davranış değilse, bunu anlamaya çalışmak gerek. Neden böyle yapıyor? Ne düşünüyor da yapıyor?
Hrant Dink abimiz demiş ki: “Türkler ve Ermeniler birbirini anlamayı bilmiyorlar. Türkler’e, ‘Neden Ermeniler yıllardır ısrarla aynı şeyi söylüyor? Bu söylediklerinde hiç mi haklılık yok?’ diyorum… Ermeniler’e de diyorum ki; ‘Bu Türklerin ‘Soykırım yapmadık’ demesindeki asaleti anlayın. Türkler diyor ki, ‘Bizim dedemiz, atamız böyle bir şey yapmaz. Bizim milletimiz böyle bir şey yapmaz’. Türklerin bu sözlerini anlamaya çalışır. Bu feryatta asil bir duygu vardır. O duyguyu görmeye çalışın…”
Şimdi sen neden başörtü takıyorsun, ben de bunu anlamaya çalışıyorum. Senin kararına saygı duymak, seni bu kararında desteklemek ve kararını anlamaya çalışmak; üç ayrı başlık var benim için. İlk ikisini yapmak görevim; elbette ki başörtü takmana saygı duyuyorum, elbette ki bu kararı destekleyip yasakçı zihniyete karşı senin yanında olacağım. Ama üçüncüsününde işim zor; yani neden o güzelim saçlarını bir kumaşla hapsediyorsun? Alnındaki tüyü gösterirken, bir santim üstündeki saçı niye göstermiyorsun?
Benim için “başörtü” uzak bir kavram değil. Ailemde ve çevremde birçok başörtülü insan var. Annem operet değil, babam mason değil.
90’ların başında bazı devrimci gençlerin ‘bir bilen’i tadında bir insandım. Kimileri gelir benimle tartışır, hatta danışırlardı. Onlara Fetullahçıları örnek verirdim. Detaylarla vakit kaybetmemeyi, uzun vadeli planlar yapmayı, gündelik konularla nefes tüketmemeyi tavsiye ederdim.
“Esnaf sizi sevmiyor, halk tepki duyuyor. Gereksiz kavgalar etmeyin. Ülkücüler, şeriatçılar, Kürtçüler yoksul gençlerdir. Onlarla dost olun. Yoksul kardeşlerinizin kalplerini kazanın, onlarla kitaplarınızı, eşyalarınızı paylaşın” derdim. Sınıfsal tabanı olmayan hareketlerin marjinal kalacağını, işçiye emekçiye “bu gençler haklı arkadaş” dedirtmeyen eylemlerin anlamsız olacağını söylerdim.